Добро Пожаловать Международное Евразийское Движение
Развитие детей ЭСТЕР
Облачный рендеринг. Быстро и удобно
от 50 руб./час AnaRender.io
У вас – деньги. У нас – мощности. Считайте с нами!
Поиск 
 
                             

19 апреля, пятница Новости Регионы Евразийский Союз Молодёжи Евразия-ТВ Евразийское обозрение Арктогея  

Разделы
Евразийское Обозрени
СМИ о евразийстве
Новости
FAQ
Материалы
Выступления Дугина
Интервью Дугина
Статьи Дугина
Коммюнике
Хроника евразийства
Тексты
Пресс-конференции
Евразийский документ
Геополитика террора
Русский Собор
Евразийская классика
Регионы
Аналитика
Ислам
США против Ирака
Евразийская поэзия
Выборы и конфессии
Экономический Клуб
Интервью Коровина
Статьи Коровина
Выступления Коровина
Евразийство

· Программа
· Структура
· Устав
· Руководящие органы
· Банковские реквизиты
· Eurasian Movement (English)


·Евразийская теория в картах


Книга А.Г.Дугина "Проект "Евразия" - доктринальные материалы современного евразийства


Новая книга А.Г.Дугин "Евразийская миссия Нурсултана Назарбаева"

· Евразийский Взгляд >>
· Евразийский Путь >>
· Краткий курс >>
· Евразийская классика >>
· Евразийская поэзия >>
· Евразийское видео >>
· Евразийские представительства >>
· Евразийский Гимн (М.Шостакович) | mp3
· П.Савицкий
Идеолог Великой Евразии

(музыкально-философская программа в mp3, дл. 1 час)
Кратчайший курс
Цели «Евразийского Движения»:
- спасти Россию-Евразию как полноценный геополитический субъект
- предотвратить исчезновение России-Евразии с исторической сцены под давлением внутренних и внешних угроз

--
Тематические проекты
Иранский цейтнот [Против однополярной диктатуры США]
Приднестровский рубеж [Хроника сопротивления]
Турция на евразийском вираже [Ось Москва-Анкара]
Украинский разлом [Хроника распада]
Беларусь евразийская [Евразийство в Беларуси]
Русские евразий- цы в Казахстане [Евразийский союз]
Великая война континентов на Кавказе [Хроника конфликтов]
США против Ирака [и всего остального мира]
Исламская угроза или угроза Исламу? [Ислам]
РПЦ в пространстве Евразии [Русский Народный Собор]
Лидер международного Евразийского Движения
· Биография А.Г.Дугина >>
· Статьи >>
· Речи >>
· Интервью >>
· Книги >>
Наши координаты
Администрация Международного "Евразийского Движения"
Россия, 125375, Москва, Тверская улица, дом 7, подъезд 4, офис 605, (м. Охотный ряд)
Телефон:
+7(495) 926-68-11
Здесь же в штаб-квартире МЕД можно приобрести все книги Дугина, литературу по геополитике, традиционализму, евразийству, CD, DVD, VHS с передачами, фильмами, "Вехами" и всевозможную евразийскую атрибутику.
E-mail:
  • Админстрация международного "Евразийского Движения"
    Пресс-служба:
    +7(495) 926-68-11
  • Пресс-центр международного "Евразийского Движения"
  • А.Дугин (персонально)
  • Администратор сайта
    [схема проезда]
  • Заказ книг и дисков.
    По почте: 117216, а/я 9, Мелентьеву С.В.

    Информационная рассылка международного "Евразийского Движения"

  • Ссылки



    Евразийский союз молодёжи

    Русская вещь

    Евразия-ТВ
    Счётчики
    Rambler's Top100



    ..

    Пресс-центр
    · evrazia - lj-community
    · Пресс-конференции
    · Пресс-центр МЕД
    · Фотогалереи
    · Коммюнике
    · Аналитика
    · Форум
    Евразийский экономический клуб

    Стратегический альянс
    (VIII заседание ЕЭК)
    Симметричная сетевая стратегия
    (Сергей Кривошеев)
    Изоляционизм неизбежен
    (Алексей Жафяров)
    Экономический вектор терроризма
    (Ильдар Абдулазаде)

    Все материалы клуба

    Рейтинг@Mail.ru
    Avrasya büyük vatanımız! / Doğu Perinçek Напечатать текущую страницу
    Avrasya büyük vatanımız

    İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 4-5 Aralık 2004 günlerinde Ankara’da gerçekleştirilen Avrasya Sempozyumu’na 5 Aralık günlü sabah oturumunda sunduğu bildiri. Perinçek, yazılı metne konuşmasında belirttiği görüşleri de eklemiş bulunmaktadır.

    ABD ile Avrasya arasındaki kamplaşma

    20. yüzyıl devrim önderlerinin ve Türk Devrimi’nin Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün, çağımızda yaşanan süreçleri açıklayan, Zalim Ülkeler-Mazlum Milletler kamplaşması bugün de geçerlidir. Bugün bu saflaşmanın içeriğini, ABD’nin dünya efendiliği veya yaygın adlandırmayla tek kutuplu dünya  girişimi belirlemektedir. Aslında ABD bu iddiasıyla nesnel olarak bütün dünyayı karşısına almıştır. Ancak esas cephe, ABD ile Avrasya arasındadır.

    Avrasya, coğrafya kavramı olarak, Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan, Okyanus’tan Okyanus’a bütün Eski Kıta’yı kapsar, yani Avrupa ile Asya’dan oluşur. Ancak siyasal açıdan bakarsak, Avrasya; Doğu Avrupa, Rusya ve Türkiye’den başlayıp Pasifik Okyanusu’na kadar uzanır. Esas cepheleşme, bugün için ABD ile bu coğrafya arasındadır. Türk-Rus-İran-Çin-Hindistan ekseni; Avrasya’nın esas güçlerini oluşturur. 


    Atıflar:

    Demirel ve Denktaş'lı Avrasya buluşması



    Avrupa Birliği’nin ara güç konumu

    Almanya-Fransa ekseninde kurulan Batı Avrupa ise, coğrafya olarak Avrasya’ya dahil olmakla birlikte, siyasal düzlemde, şu an ABD ile Asya arasında kalan ara güç konumundadır. Ara güç, her zaman bölünür ve bugün de bölünmektedir. İngiltere, ABD’nin Atlantik cephesinde yer alırken, Almanya ve Fransa yüzlerini Asya’ya çevirmiş bulunuyorlar. Avrupa’nın değişmez şeflerinden ve Almanya eski Başbakanı  Helmut Schmidt, bir ay kadar önce yayımlanan Die Maechte der Zukunft (Geleceğin Devletleri) adlı kitabında aynen şöyle diyor:

     “Kıta Avrupası milletlerinin çoğunluğu için, görünen gelecekte, Amerikan emperyalizmine gönüllü olarak boyun eğmek için, ne stratejik bir neden vardır, ne de ahlaki bir neden… Biz, evet deyiciler haline gelerek yozlaşamayız. ABD, gelecek onyıllarda Avrupa Birliği’nden daha işbitirici olacak olsa da, hatta Amerikan hegemonyası daha uzun bir geleceği kapsayacak olsa bile, Avrupa milletleri onurlarını korumak zorundadırlar. Onur, kendi vicdanımıza karşı duyduğumuz sorumlulukta ısrar etmeye dayanır.”

     Bu satırlar, Avrupa Birliği’nde gelişen ve gittikçe hakim olan eğilimi yansıtmaktadır. Ancak yine de Batı Avrupa, şu an için bazen Atlantik, bazen Asya saflarına yalpalayan bir güç konumundadır. Avrupa Birliği’nin krizini belirleyen durum da burada saklıdır.             

    Avrasya’nın bağrına dayanan hançerler

    ABD ile Avrasya ülkeleri arasındaki saflaşma, hem dış cephededir, hem de iç cephelerde.

     Bizim Namık Kemal’imizin o dizesi akılımızdan hiç çıkmaz:  “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini”. Bugün bizim büyük vatanımız olan Avrasya’nın durumu tam da böyledir. ABD hançerini Felluce’ye dayamıştır; Musul’a, Kerkük’e, Telafer’e dayamıştır.

     ABD, hançerini Kuzey Kıbrıs’a dayamıştır. Kıbrıs, Agratur ve Dikelya üsleri üzerinden kısmen ABD işgali altındadır ve Annan Planı, aslında Kıbrıs’ın bütünüyle ABD işgali altına alınması planıdır.

     Filistin’in bağrında, zaten hep o hançer saplıdır.

     Afganistan’a dayanan hançer, aynı zamanda Çin’e, Rusya’ya, İran’a ve Pakistan’ın bağrına uzanmaktadır.

     En son Ukrayna da, o hançerle bölünme tehdidi altına girmiştir.

     ABD, Avrasya’yı cepheden tehdit etmek yanında, iç hatlardan da kuşatma hamlesi içindedir.  Etnik bölücülük, dinsel aşırılık ve uluslararası terör, ABD’nin Avrasya’yı iç hatlardan kuşatma araçlarını oluşturuyor.

     “Uluslararası terör” hurafesi

    Geçerken “uluslararası terör” denen cine veya hurafeye değinmek zorundayım. Çünkü Eski Rusya Başbakanı Primakov gibi bir çok ciddi Avrasyacı bile bu hurafeye inanmış gibi gözüküyorlar.  Birleşmiş Milletler kararları zaten bu hurafeyle doludur.  

    Bizce bugün devletlerden bağımsız bir uluslararası terör yoktur. Büyük devletle ilişki, çağımızda ciddiye alınacak bütün terör örgütlerinin tunç yasasıdır. Ciddiye alınacak bütün terör eylemleri, en sonunda o eylemleri örgütleyecek ve destekleyecek bir devletin varlığına işaret etmektedir. Bu nedenle hiç kimse kendisini ve başkalarını aldatmamalıdır. Örneğin Doğu Türkistan, Çeçen ve Kürt maskeli ayrılıkçı terörün arkasındaki süper devleti, Çin dahil sanırım herkes bilmektedir. Uluslararası terörün arkasındaki esas güç, ABD’dir.

     O zaman dünya kamuoyu niçin devletlerin dışında bir terör heyulâsıyla aldatılmaktadır? ABD ile yüz yüze gelmeyi erteleme taktiği midir bu? Gerçeğe dayanmayan taktik, her zaman sahibini vuran taktiktir. Bu olay, masanın çevresine oturup  ruh çağıran kimselerin birbirlerini aldatmalarına benzemektedir ve zarara uğrayanlar da, ruh çağıranların kendileridir. Avrasya ülkeleri, ABD tehdidini birbirlerine ciro etmek gibi geçersiz oyunları artık bırakma zorunluluğuyla yüz yüze gelmişlerdir. Çin, Rusya, Türkiye ve herkes bunu anlamak durumundadır. Tehdidi görmenin diğer yüzü, dostları görebilmektir. Birbirine güven sorununu aşmanın biricik yolu budur

     ABD’yi esir eden cephe

    ABD’nin Avrasya coğrafyasındaki son terör sabıkalarına bakacak olursak, Irak, Türkiye, İran ve Suriye’ye karşı Kürt maskeli ayrılıkçı terör; Rusya’ya karşı öncelikle Çeçen maskeli ayrılıkçı terör; Orta Asya cumhuriyetlerine karşı gerici terör; Çin’e karşı Doğu Türkistan maskeli ayrılıkçı terör; bunların hepsi gözler önündeki olgulardır. ABD’nin etnik bölücülüğü ve dinci gericiliği kullanarak yönelttiği bu tehditler, bir yandan Avrasya ülkelerini iç hatlardan kuşatma girişimidir; ancak aynı zamanda ABD’nin dünyanın her yanına yayılan çok geniş bir cephe açtığını gösteren olgulardır. ABD, bu geniş cephenin esiri olmuştur ve savaşı bu geniş cephede kaybetmektedir, kaybedecektir.

     Ancak ABD’nin yenilgiye uğradığı gerçeğini, öncelikle o geniş cephede tehdit edilen ülkelerin görmesi gerekiyor. Tehdidi birlikte göğüslemek yerine, belâyı başkasının üzerine yıkmak, kurnazca görülse bile, dar görüşlülüğün ifadesidir. Tehlikeyi başkasına ciro etme açıkgözlüğünün ne kadar ağır faturalara yol açtığını, o politikaya başvuranlar tarih boyunca görmüştür. Örneğin 1938 Münih Sözleşmesi’nin bedelini, o sözleşmeyi yapan İngiltere ve Fransa çok ağır ödemiştir. Hitler’i bir başkasının üzerine sürerek Hitler’den kurtulma imkanının bulunmadığını, sanırım artık öğrenmeyen kalmamıştır. Bu Avrasya toplantısı, özellikle bu taktik sığlıktan kurtulmak ve ortak tehdit altındaki ülkeler arasında güven ortamı yaratmak için düzenlenmiştir. Birbirimize yardımcı olmamız gerekiyor.

     Geniş Avrasya cephesi, bir yönüyle ABD’nin ne kadar büyük bir hırsa sahip olduğunu göstermektedir; bir yönüyle de ABD’nin kuvvetini üstesinden gelemeyeceği kadar geniş bir savaş alanına yaydığını.

     Avrasya ittifakı

    Avrasya açısından baktığımız zaman, ABD’nin dış ve iç hatlardan açtığı bu cepheler, birer ittifak cephesidir.

     Dünya efendiliğine kalkışan ABD, Avrasya ittifakını zorunlu kılmıştır. Hiç kimse bu ittifaktan uzun boylu kaçınamaz. Bugün en ön cephede bulunan Irak, Türkiye, İran, Suriye, Rusya ve Ukrayna için, bu ittifak hızla varlık yokluk sorunu haline gelmektedir ve bu nedenle yakıcıdır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin zaman kazanma gayretleri, sadece zaman kazanma gayretidir. Çin’in hesaplaşmayı ertelemek için, barış ve istikrar etkenlerini olduğundan büyük değerlendirme çabaları, artık yerini gerçeğin soğuk yüzünü görme gerçekçiliğine bırakmaktadır. Herkes bilmektedir ki, ABD’nin stratejik düşmanı Çin’dir. Bu nedenle Çin, ne zamana kadar cephe gerisinde durabilecektir; bu ABD’nin kararlaştıracağı bir sorun olarak gözükmektedir. ABD, Çin’in önlenemez yükselişini barışçı yoldan sineye çekebilecek midir, karar konusu budur. Şu anda bu yönde bir belirti gözükmüyor. Tam tersine ABD, Çin’in yükselişini daha erken bir aşamada durdurmak gibi çılgınlık peşindedir.

     Biz tarihten biliyoruz ki, dünya dengeleri bugüne kadar barışçı yollardan değişmedi. İnişe geçen güç, yükselen ülkenin kendisini geçmesine barışçı yoldan razı olmadı. Dünya savaşları da bu yüzden çıktı. Bugün dünya, bölgesel ve hatta daha geniş çaplı savaş tehdidi altındadır. Bu nedenle her taraftan kan ve barut kokusunun yükseldiği koşullarda, barış hayallerine kapılmak yerine, saldırganı dizginleyecek kararlı politika ve pratikler üretmek, daha doğru olacaktır. Dünya tarihinde bütün barış zaferleri böyle kazanılmıştır. Bunu en iyi Çin tarihini yaşayanların bilmesi gerekir.

     Türkiye topun ağzındaki ülkeler arasındadır

    Türkiye’ye gelince, topun ağzında olduğumuzu görmek için daha neyi yaşamamız gerekiyor? Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta yüz yüze geldiğimiz tehdit ve iç cephede Batı destekli bölücülük ve Haçlı irtica, bizi uyandırmıyorsa, kim uyandıracaktır? AB kapısında çarmıha gerilen Türkiye, gerçekten de Sayın Gazi Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Kadri Yamaç’ın kibarca deyişiyle plastikleşmiş, adeta plastikten devlet haline dönüşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti, hele Tayip Erdoğan’ların yönetimi altında, Türkçe’nin çok zengin ifade olanaklarıyla devletimsi, devletimtrak denebilecek bir hale düşmüştür.  Kanunlar da, pamuk ve tütün gibi dışardan ithal edilmeye başlanmış ve milletvekilleri de 12 milyon insanımız gibi işsiz kalmıştır. Böylece işsiz sayımız, devlet egemenliğini yitirdiğimiz bu koşullarda 12 milyon 550’ye yükselmiştir.

     Kıbrıs ve Ege’de karşılaştığımız tehditler, vatanımızın güneydoğusunda Kukla Kürdistan kurma iddiaları, İstanbul’un Patrikhanenin payitahtı haline getirilmesi girişimleri, Ermeni soykırımı dayatmaları, 300 milyar dolar toplam borca batan ekonomimizin haciz tehditleriyle karşılaşması vb, bütün bunlar Türkiye’nin artık bir cephe ülkesi haline geldiğini gösteriyor.

     Her yandan kan ve barut kokusunun yükseldiği bu koşullarda, artık şiddetin geçerli olmadığı hâyâllerini yaymak, vahim bir yanılgıdır. Bu yanılgıya köşe yazarları kapılsalar yine neyse, ancak aynı yanılgının Türk Ordusu’nun en üst kademelerinde yankı bulması, çok ağır faturalar getirir. Yeni Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi konusunda basında çıkan haberlerin doğruluğuna inanmıyoruz. Bu haberlerde artık devletler arasında savaş tehdidinin geçerli olmadığı gibi saptamaların yapıldığından söz edilmesi, olsa olsa psikolojik savaş görevlilerinin işidir kanısındayız. Tam tersine Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez devletler arası savaş tehdidiyle yüz yüzedir. ABD, Irak’ı işgal ederek ve Güney Kıbrıs’a üslenerek  komşumuz olmuştur ve Türkiye’yi işgal tatbikatları yapmıştır. 2002 yılında Lozan’ın yıldönümü olan 24 Temmuz günü başlatılan ve ABD tarihinin en büyük tatbikatı olan bu uygulama, “Bin Yılın Meydan Okuması” (Millenium Challenge) gibi iddialı isimler taşımaktadır. Bizi tehdit eden güç, bizim “bin yıllık” direnme kabiliyetine sahip olduğumuzu kabul etmiş olmaktadır. Kaldı ki, tatbikatın uygulamasına da geçilmiştir. 4 Temmuz 2003 günü, ABD birliklerinin Süleymaniye’de silah kullanarak Türk subay ve astsubaylarının başına çuval geçirmesi, bir savaş ilanıdır. Savaş bu aşamada silaha silahla cevap vermediğimiz için ertelenmiştir.

     Üstelik Türkiye, Çin, Rusya ve İran’dan farklı olarak, içerden, hem de hükümet mevzilerinden de vurulmaktadır. O kadar ki, Başbakan koltuğunda oturan Tayip Erdoğan, 15 Şubat 2004 akşamı Kanal D camından, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı merkez yapacağız” diyerek, ABD’nin görevlisi olduğunu ilan etmiş ve Türkiye’yi bölme senaryolarında rol aldığını itiraf etmiştir.

     Haçlı irticayı temsil eden iktidar, ABD’nin kriz bölgelerine müdahale misyonunu yerine getireceğini, hükümet programına yazmıştır. İktidar sahipleri, Türkiye’yi Avrasya kapılarına vurulacak koçbaşı haline getirme tertiplerinin içindedir. O halde bu felâket senaryosundan kurtulmamız, yalnız Türkiye’nin değil, bütün Avrasya’nın meselesidir. Türkiye’nin milli kuvvetleri, bu nedenle bütün Avrasya ülkelerinden  dayanışma bekleyecek bir nesnel zemine sahiptirler.

     İki seçenek yok

    Bu koşullarda Türkiye, ABD ve AB’nin dünya ekonomisindeki paylarının büyüklüğüne gönderme yaparak, tercihte bulunamaz. Bizim tercihimizi, dünyanın en büyük ekonomisinin hangi devlette olduğu sorusu belirlemez. Bizim tercihimizi, en başta Türkiye’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve millî stratejimizin güvenliği, başka deyişle Kemalist Devrim’i tamamlama hedefimiz belirler. Bu durumda Türkiye’nin önünde iki seçenek bulunmuyor, tek seçenek bulunuyor. O seçenek, devrimle kurduğumuz milli devlettir.

     Devrimimizi kaybettiğimiz zaman devletimizi de kaybetmeye başladık. Öyleyse Kemalist Devrim’i tamamlamak, Türkiye’yi bu temelde yeniden kurmak durumundayız. İttifaklar, bu stratejiye göre biçimlenecektir.

     50 yıllık Küçük Amerika süreci sonunda bir muhasebe yapacak olursak, tek cümleyle, Atlantik’te boğuluyoruz. Atlantik’in bize dayattığı programla devletsizleşiyoruz, cumhuriyetsizleşiyoruz ve milletsizleşiyoruz. Biraz daha boynumuzu uzatmaya devam edersek, bu sürece direnme olanaklarımızda çok daha büyük zaaflar oluşacak. O nedenle ABD, isterse dünya ekonomisinin yüzde 90’ına sahip olsun, Türkiye, eğer varolacaksa, Atlantik diye bir seçenekten artık yoksundur. Pentagon raporları, Türkiye’yi  küreselleşme karşısındaki ciddi tehditler arasında görmektedir. Başka deyişle ABD, Türkiye’yi stratejik düşmanlar listesine almıştır. Üstelik Türkiye cephe ülkesidir.

     Türkiye’nin ön cephe olması ve tehdidin yakıcılığı, bir bakıma Türkiye’nin şansı olarak da değerlendirilebilir. Bu durum, Türkiye’ye Avrasya’da anahtar bir konum kazandırmıştır. Türkiye, 1999 yılında Clinton’un da belirttiği gibi, Asya’nın anahtarıdır. Ancak bilindiği gibi anahtar, kapıyı açar da, kilitler de. Türkiye, Avrasya kapısını kilitlemeye mecburdur. Çünkü o zaman kendi kapısını kilitlemiş olacaktır.

     Önce biz kendimizi savunacağız

    Kıbrıs ve Kuzey Irak sorunlarını, öncelikle hukuk düzleminde savunmak yerine, olası müttefiklerimizin çıkarları zemininde anlatmak, çok daha verimli sonuçlar getirir. Kimse bize, daha çok vurulduğumuz, daha çok kırıldığımız için dost olmayacaktır. Ancak Kıbrıs ve Kuzey Irak, artık herkes için, Araplar için de, İran için de, Rusya için de, Ukrayna için de, Çin için de, evet Okyanus’tan Okyanus’a bütün Avrasya için ön cephe haline gelmiştir. Kıbrıs’tan Kuzey Irak’a uzanan hat, yalnız Türkiye’nin değil, bütün insanlığın ön cephesidir. Rusya’nın, İran’ın, Çin’in savunmaları, artık Kuzey Kıbrıs ve Kuzey Irak’tan başlamaktadır. Bunu ilerde daha çetin koşullarda kavramak yerine, bugünden anlamak ve KKTC’ye açılım sürecini başlatmak, herkesin yararınadır ve Avrasya politikasının öncelikleri arasındadır. Ancak Avrasya ülkelerinin KKTC’yi savunmaları için, önce Türkiye’nin KKTC’yi savunması gerekiyor. Açık söyleyeyim, Avrasya hükümetlerinin yöneticileriyle yaptığımız görüşmelerde, çok sık duyduğumuz cümle şudur: Türk hükümeti, KKTC’yi tanımamızı istemiyor ki, biz de tanıyalım. Evet acı gerçek budur. Bugünkü iktidar sahipleri, başka devletlerin KKTC’yi tanıma eğilimlerinin karşısına dikilmekte ve bu yöndeki girişimleri açıkça baltalamaktadır.

     Biz kendimizi savunma kararı almadan, başkalarından bunu beklemek, safdillik olmuyor mu? Türkiye kendini savunmaya karar verirse, müttefiklerini bulacaktır. Önce müttefikleri garanti edeyim, sonra vatanımı savunmayı düşünürüm tutumu, Türkiye’yi parçalamak isteyenlere yardımcı olmaktır.

     Kuzey Irak’ta kurulan ikinci İsrail’in bozulması için, Türkiye, İran ve Suriye doğal müttefik konumuna gelmişlerdir. Rejimler ne olursa olsun, bu ülkelerin bütünlüğü birbirine bağlanmıştır. Irak’ın bütünlüğü, tek tek bütün Avrasya ülkelerinin bütünlüğüdür.

     Türkiye’nin kendisini savunmaya karar vermesi, Almanya ve Fransa’nın olumsuz tavırlarını değiştirmesine de yol açabilecektir. Almanya ve Fransa, Kıbrıs’ı çoktan ABD’ye kaptırmış bulunuyorlar. Çünkü oradan Türk ordusunu atma iddiasını gündeme koyarak, aslında kendilerini devre dışı bırakmışlardır. Çünkü Avrupa Birliği’nin Türk Ordusu’nu Kıbrıs’tan silahla çıkartma kabiliyeti yoktur. ABD’de o kabiliyet ne kadar vardır, bu da Türkiye’nin tavrına bağlıdır. Kıbrıs’ta ABD’nin bütün adayı işgal tehdidine karşı sağlam duran bir Türkiye, Almanya ve Fransa’nın tavrını değiştirebilir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda Sakarya zaferinden sonra Fransa’nın Devrimci Ankara hükümeti ile anlaşma yapmak zorunda kalması gibi. Tabii 5 bin Fransız askerini Güney topraklarımıza gömdükten sonra. Yine bir kararlılık sorunuyla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz.

     Kemalist Devrim yoksa Türkiye de olmuyor

    Sorun nereden çıkıyor? Türkiye’de geniş kesim, denge hesaplarını, bağımsızlık ve milli devlet kararının önüne çıkarmıştır. Dengeler olanak verirse devletimi savunurum, bu olanak yoksa devletsiz kalmaktan başka çare yok noktasına gelinmiştir. Ne yazık ki, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bile “dar askeri bakış açısı” diyebileceğimiz böyle bir yanlışa rastlanmaktadır. 

     Yığınakta yapılan hata, giderilemez. Yanlış strateji, doğru taktiklerle düzeltilemez. Milli d stratejisini terk ettikten sonra, doğru politika ile durumu kurtarma olanağı yoktur. Yanlış strateji, doğru politikaları da aşındırmakta ve yok etmektedir. Türkiye, son elli yılda Kemalist Devrim’den vazgeçtiği için krize yuvarlanmıştır. Aslında biz evrensel bir gerçeği, Fransız Devrimi’nden bu yana yaşanan dünya gerçeğini terk ettik. Milli devlet yoksa, zenginleşemez ve özgürleşemezsin. Define bularak veya piyango çekerek zenginleşmiş bir millet yoktur. İngiltere, Fransa, ABD, Almanya, Japonya, Rusya ve Çin: Bütün sanayileşme ve kalkınma atakları, yalnız ve yalnız milli devletle gerçekleşti.

     Öyleyse Türk meselesi, önce kayıtsız şartsız milli devlete sahip olma meselesidir. Bugün böyledir, dün de böyleydi. Kemalist Devrim’le çözdüğümüz bu mesele, Kemalist Devrim’in yıkımı sonucunda yeniden önümüze çıkmıştır.

     Avrupa Birliği’ne üye olmak, bizim için milli devletten vazgeçmek ve devletsiz kalmaktır. Bizi AB kapısına ABD bağlattı ve orada denetim altına aldı; böylece yeniden Kemalist Devrim rotasına yönelmemizi önledi. Bunu açıkça belirtiyorlar. O nedenle ilk iş, AB kapısındaki bağlarımızı çözeceğiz, aday üyelikten çekileceğiz ve Avrupa Gümrük Birliği’nden çıkacağız.

     Kefeni giymek gerekiyorsa

    Demek ki, en başta ‘21. yüzyılda bizim bir milli devletimiz olacak’ kararını vereceğiz. Bu karar, stratejik bir karardır. Bu kararı almak için hesap kitap olmaz. Bu kararı almadan hiçbir şey olmaz. Öyleyse kefeni giymek gerekiyorsa, kefeni giyecek ve bu kararı alacağız. Ölümü göze almak, bazen yaşamanın şartıdır. “Ya istiklal ya ölüm” sözü böyle bir durumda söylenmiştir.  Bilmek gerekir ki, küreselleşme döneminde istiklâlin fiyatı bir hayli yüksektir. Ancak bağımsızlığı kaybederek ayak altında kalmanın fiyatı, çok ama çok daha yüksektir.

     Milli devlet demek Türkiye için, Kemalist Devrim’i tamamlamak anlamına gelir. Kemalist Devrim gitti mi, milli devlet de gidiyor. Bizim için biricik çağdaşlaşma modeli, milli devlettir, yani Kemalist Devrim’dir. Son elli yılın muhasebesi özetle budur.

     Çöken ve yükselen uygarlık

    Kemalist Devrim’in modası geçmedi, yeniden oraya geldik. Dünya da oraya geldi. Çin’e bakınız, son elli yılın Çin harikası ile 1930’ların Türk mucizesi üç aşağı beş yukarı aynı programdır. Doğu ülkeleri, demokratik devrimlerini gerçekleştirmek için, bağımsız bir cumhuriyet kurmak yanında halkçı, devletçi, laik ve devrimci olmak zorundadırlar. Bütün Doğu devrimlerinin programı özetle budur.

     Halkçı ve devletçi çözümler, hele bugün yeniden insanlığın gündemine girmektedir. Emperyalist kapitalist sistem mafyalaşmıştır. Bu nedenle ABD ekonomisi 500 milyar dolar dış ticaret açığı ve yine o kadar bütçe açığı vermektedir. ABD’nin tepesine en çılgınların, gözü kara savaş çetelerinin oturmasının nedeni budur. ABD, dünyaya refah götürmediği gibi özgürlük de götürmüyor. Sistem çökmektedir. Bunu artık Batı’nın liderleri itiraf ediyor. Eski Alman Başbakanı ve Avrupa şeflerinden Schmidt, yukarda andığım son kitabında Batı uygarlığının inişe geçtiğini ve 21. yüzyılın uygarlığının artık Asya’dan yükseldiğini belirtmekte ve Çin’in bu yükselişin lokomotifi olduğunu vurgulamaktadır.

     Doğrudur bunlar. Bu açıdan Atlantik ile Avrasya arasındaki çelişme, aslında çöken bir sistem ile yükselen yeni uygarlık arasındaki çelişmedir. Yükselen yeni uygarlığın özel çıkar ve bireysel kâr dürtüsüne dayanmayacağı da gözükmektedir. Dünkü oturumda Azerbaycan Büyükelçisi Sayın Mehmet Aliev, bu sistemde doğanın yıkıma uğradığına işaret etti. Kapitalizm, dünyanın damını delmektedir. Ozon tabakasındaki deliği hangi holding kapatabilir? Artık insanlık kolektif ve kamusal çıkara öncelik vererek çözebileceği sorunlarla karşı karşıya gelmiştir.

     21. yüzyılın yükselen değerleri, bireycilik değil toplumculuk, özel çıkar değil kamu çıkarı, bireysel kâr değil kamu hizmeti olacaktır. Bu nedenle Atlantik ile Avrasya arasındaki çelişme, denizler ile karalar arasındaki çelişmede odaklanan jeopolitik mantığı içinde açıklanamaz. Çelişme, sistemler arası çelişmedir; uygarlıklar arası çelişmedir. Özel çıkarcılık ile toplumculuk arasındaki çelişmedir son tahlilde. Avrasya’nın yeni bir uygarlık modeli olmasının nedeni de buradadır. Sanıyorum Aleksandr Dugin dostumuz ile farklı düşündüğümüz nokta burada düğümleniyor.

     Ve bir zamanlar Wittfogel gibi emperyalizmin teorisyenleri tarafından gerilik nedeni sayılan Avrasya’nın devletçiliği ve kamuculuğu, aslında yükselen uygarlığın büyük tarihsel mirasıdır.

     Avrasya çocuklarıyız

    Dünyanın küçüldüğü çok sık vurgulanıyor. Küçülen dünyada vatanlar da küçülüyor. Türkiye, bizim küçük vatanımız; Avrasya ise büyük vatanımızdır.

     ABD tehdidi karşısında ülkelerin kendilerini tek tek savunmalarındaki zorluklar, teslimiyet gerekçesi olarak kullanılıyor. Oysa ABD tehdidini dengeleyecek ağırlıklar oluşmuştur. ABD’nin parçalamak ve denetim altına almak istediği coğrafya, bugün aynı zamanda ABD’ye direnmek zorunda olan coğrafyadır. Bu koşullarda her milletin kendi vatanlarından daha büyük ortak savunma alanları oluşmuştur. Avrasya milletlerinin her birinin kendi küçük vatanları vardır. Öte yandan Avrasya denen büyük vatanları da vardır. Küçük vatanlarımızı büyük vatanımız içinde savunabiliyoruz. Öte yandan küçük vatanlarımızı savunurken, büyük vatanımıza yönelen tehdidi de göğüslemiş oluyoruz.

     Biz Türkler, Avrasya çocuklarıyız. Her Türk Avrasyalıdır ve her Avrasyalı da biraz Türk’tür. Dünya tarihinin belki de en fazla göç eden kavmi olan Türkler, Avrasya coğrafyasının her tarafına yayılmışlar ve bu coğrafyanın bütün kavimleri ile harmanlanmışlardır. Yine Türkler, yalnız Avrasya’nın ekonomik ürün ticaretinde değil, aynı zamanda kültür alış verişinde de en çok alan ve en çok veren halklar arasındadırlar; hatta belki de o halkların başında gelirler. Bu nedenle Türkler, hem insan varlığıyla, hem de kültürel varlığıyla Avrasya çocuğudur; Avrasyalıdır.

     Avrasya uygarlığına büyük devletler kurarak, büyük ordular örgütleyerek, çeşitli kavimleri Türk adı altında kaynaştırarak, devletçiliğimizle, kamuculuğumuzla büyük bir tarihsel miras kattık. Bu miras, aynı gelenekler içinde yoğrulan Türk, Çin, İran ve Rus imparatorluklarının ortak mirasıdır. Patent, hepimizindir; başka deyişle Avrasya damgasını taşımaktadır.

     Avrasya bu açıdan yalnız bir gelecek değil, aynı zamanda muhteşem bir geçmiştir. Bu muhteşem geçmişin bilincinde olmak, aynı zamanda Batı dünyası ile barış içinde yaşama açısından bulunmaz bir yetenek sunmaktadır. Çünkü Avrasya’da ırkçılık yoktur, kavmiyetçilik yoktur, Avrasya’da birilikte yaşama kültürü vardır.

    Avrasya, kamuculuğu yanında, birlikte yaşama kültürüyle de yükselen uygarlığı temsil etmektedir.

     Dünyanın geleceğini Avrasya belirleyecektir.

     Gezegenimiz Atlantik çağından Avrasya çağına geçişin sancılarını yaşamaktadır ve bu sancılar büyük bir devrimci yükselişin habercisidir.

     Avrasya, 21. yüzyıl devrimlerinin coğrafyasıdır.

    Телепартия

    Александр Дугин: Постфилософия - новая книга Апокалипсиса, Russia.ru


    Валерий Коровин: Время Саакашвили уходит, Georgia Times


    Кризис - это конец кое-кому. Мнение Александра Дугина, russia.ru


    Как нам обустроить Кавказ. Валерий Коровин в эфире программы "Дело принципа", ТВЦ


    Спасти Запад от Востока. Александр Дугин в эфире Russia.Ru


    Коровин: Собачья преданность не спасет Саакашвили. GeorgiaTimes.TV


    Главной ценностью является русский народ. Александр Дугин в прямом эфире "Вести-Дон"


    Гозман vs.Коровин: США проигрывают России в информационной войне. РСН


    Александр Дугин: Русский проект для Грузии. Russia.Ru


    4 ноября: Правый марш на Чистых прудах. Канал "Россия 24"

    Полный видеоархив

    Реальная страна: региональное евразийское агентство
    Блокада - мантра войны
    (Приднестровье)
    Янтарная комната
    (Санкт-Петербург)
    Юг России как полигон для терроризма
    (Кабардино-Балкария)
    Символика Российской Федерации
    (Россия)
    Кому-то выгодно раскачать Кавказ
    (Кабардино-Балкария)
    Народы Севера
    (Хабаровский край)
    Приднестровский стяг Великой Евразии
    (Приднестровье)
    Суздаль
    (Владимирская область)
    Возвращенная память
    (Бурятия)
    Балалайка
    (Россия)
    ...рекламное

    Виды цветного металлопроката
    Воздушные завесы
    Топас 5