Международное Евразийское Движение
''Radikal'' | Anıttan tarih dersleri | 10.02.2006
    10 февраля 2006, 21:06
 

Radikal

Radikal

Anıttan tarih dersleri

'Atatürk'ün Sovyetlerle Görüşmeleri', Cumhuriyet ile Ekim Devrimi arasındaki ilişkileri, gizli Sovyet yazışmalarına dayanarak anlatıyor

"Radikal"

ATATÜRK'ÜN SOVYETLERLE GÖRÜŞMELERİ
Sovyet Arşiv Belgeleriyle
Mehmet Perinçek, Kaynak Yayınları, 2005, 488 sayfa, 20 YTL.

Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı, İstanbul dendiğinde ilk akla gelen şeylerdendir. 1928 yılında Mustafa Kemal'in talimatıyla dikilen anıtın üzerinde Kurtuluş Savaşı'nda rol oynamış birçok tarihi figür bulunuyor. Anıtın Sıraselviler'e bakan tarafında Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak görünüyorlar. Atatürk ile İnönü'nün hemen arkalarında, dönemin Sovyet Rusya Büyükelçisi ve Batılı gazeteciler tarafından "Türkiye'de Mustafa Kemal'den sonra en popüler isim" ilan edilen Aralov duruyor. Figürlerin bir önem sırasına göre dizildikleri bellidir. Anıt sanki Kurtuluş Savaşı'nı, onun ideolojisini ve müttefiklerinin kimler olduğunu gelecek kuşaklara hatırlatsın diye dikilmiş gibidir. Taksim, Cumhuriyet Anıtı etrafından gelip geçenlere günümüzde unutturulmak istenen büyük bir tarihi gerçeği hatırlatıyor.

Mehmet Perinçek'in Atatürk'ün Sovyetler'le Görüşmeleri başlıklı kitabı aynı tarihi gerçeği bir başka açıdan gözler önüne seriyor. Perinçek, Cumhuriyet Devrimi ile Ekim Devrimi arasındaki ilişkileri ve kader ortaklığını bu döneme ait gizli Sovyet yazışmalarına dayanarak inceliyor. Atatürk ile görüşen Sovyet büyükelçi ve yetkililerinin Moskova'ya gönderdikleri raporlar bir dönemin ve o döneme damgasını vuran iki büyük devrimin anlaşılmasını kolaylaştırıyorlar.

Perinçek'in bulup çevirdiği belgeler, Rusya Toplumsal-Siyasal Devlet Arşivi'nden. Lenin'in isteğiyle gelecek kuşaklara tecrübe aktarımı maksadıyla Ekim Devimi'nin hemen ardından kurulan arşivin eski adı Marksizm-Leninizm Enstitüsü Merkez Parti Arşivi. Perinçek, arşivi oluşturan Parti ve Komüntern bölümlerinin ikisini de incelemiş. Kitapta çevrilen yazıların tam metinleri de yer alıyor.

Kurtuluş Savaşı'nın ve Ekim Devrimi'nin yolları aslında ilk olarak Çanakkale Savaşı'nda birleşiyor. İngiliz ve Fransızlardan umduğu yardımı alamayan Çarlık Rusyası, Ekim Devrimi'ne direnemiyor. Böylelikle Türkiye'yi paylaşmak isteyen Çarlık Rusyası yıkılıyor; yerine Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen Sovyet Rusya kuruluyor. Türkiye artık Doğu'da güvenebileceği bir dosta kavuşmuştur. Bu yeni dost kendisi gibi emperyalizme karşı direnen Anadolu'ya dişinden tırnağından arttırdıklarıyla para ve silah yardımı yapıyor. Bu durum hem askeri hem de siyasal açıdan muazzam bir rahatlama getiriyor. Atatürk'e gericilerin ve emperyalistlerin bütün baskılarına karşın "Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki dostluk bağımsızlığımızın temel taşıdır" dedirten bu rahatlamadır. İleriki yıllarda da iki devrim birbirlerine sarılarak yaşıyor.

Çiçerin, bu dostluğun her iki ülke için de kendi varlığını koruma eylemi olduğunu düşünüyor. Türkiye'nin kurtuluşu Sovyet rejiminin sağlamlaşmasını sağlıyor. Ankara'daki devrimci hükümet Sovyet Rusya'nın Güney'den kuşatılmasını engellemektedir. Emperyalizmin Ermeni Taşnaklara, Gürcü Menşeviklere ve Azeri Musavatçılara dayanarak kurmak istedikleri Kafkas Seddi iki devrimci hükümetin işbirliğiyle yıkılıyor. Emperyalizme karşı mücadele her iki devrimi de aynı cephede birleştirmiştir. Sovyet Rusya mazlum milletlerin emperyalizme karşı mücadelelerine büyük önem veriyor. Bu yüzden Kızıl Ordu generallerinin Kurtuluş Savaşı'nda cephede bulunmaları son derece normal karşılanıyor.

'Hoş geldiniz yoldaşlar'

Kemalist Devrim'in önderleri burjuva-demokratik çizgilerine karşın Ekim Devrimi'nden etkileniyorlar. Sovyet dostluğu ve yardımları bu etkilenmeyi güçlendiriyor. Bu yüzden ilk Sovyet Elçilik Heyeti'nin Ankara'ya gelişi büyük yankı uyandırıyor. Mustafa Kemal heyetin Ankara'ya gelişi üzerine Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeçte şöyle diyor: "Azerbaycan dili, Bolşeviğin ilk ve son tek rütbesi, tek unvan ve lakabı olan bir kelime kullanıyor: Yoldaş. Bu kelimeyi aynen kabul ediyor ve gelenleri yoldaş olarak tanıyoruz. Gelenler, dostlarımız ve yoldaşlarımızdır. Aynı yolda yürüyen, aynı amaca doğru giden yoldaşlar".

Mehmet Perinçek'in kitabındaki belgelerde Mustafa Kemal'in yaptığı görüşmeler ve bu görüşmeler hakkında Moskova'ya gönderilen raporlar yer alıyor. Kitapta ayrıca İnönü ve Stalin'in de görüşme tutanakları yayımlanmış. Bu hâliyle görüşmeler Sovyet yönetiminin hem Ankara'daki devrimci hükümete hem de ittifaklar meselesine bakışını çok iyi özetliyor.

Sovyet Rusya'dan esen ideolojik rüzgârların o dönemde her yerde hâkim olduğu anlaşılıyor. Belgelerde Sovyet yetkililerinin de bunun farkında oldukları ve kendilerine gösterilen teveccühün Anadolu halkı tarafından da paylaşıldığını bildikleri ifade ediliyor. Söz konusu etki uzunca bir süre devam ediyor. 1932 yılında Atatürk, Surits ile görüşmesinde "Kirli ve Türklere hor bakan Batı bilimine" güvenmediğini ifade ederek Sovyet bilim adamlarının gelmesini ve yardım etmesini istiyor.

İki taraf da birbirini çok iyi tanıyor. Görüşmelerdeki dünyayı değiştirmeye çalışanlara has üslup ve birbirlerine duydukları saygı hemen fark ediliyor. Perinçek'in yayımladığı belgeler iki devrimci ülke arasındaki ilişkinin basit, faydacı ve taktik icabı olmadığını; uzun vadeli ve stratejik bir devlet politikası olduğunu gösteriyor. Bu ittifakın stratejik karakteri ileriki yıllarda okullarda da öğretiliyor. 1932'de liselerde okutulan 'Tarih' kitabında düşmanların aynı olduğu söylendikten sonra "Büyük çıkarlardaki bu ortaklık ve birbirlerine olan ihtiyaç dostça bir politika yaratmıştır" deniyor.

Mehmet Perinçek, kitabında Mustafa Kemal'in 4 Ocak 1922 tarihli görüşmede Lenin'e verilmek üzere Frunze'ye verdiği mektubun nasıl tahrif edildiğini de gösteriyor. İki devrimci iktidarın ilişkilerinin gizlenmeye çalışılması bizde eski bir gelenektir. Bu geleneğe göre Mustafa Kemal'in devrimci yönünü gizlemek için onun Sovyet Rusya ile kurduğu iyi ilişkileri gizlemek şarttır. Bir dönem iş sahte el yazılarıyla Atatürk'e "Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir" dedirtmeye kadar varmıştı. 12 Mart döneminin savcıları ise meseleye bir başka açıdan yaklaşarak Atatürk'ün ünlü Bursa Nutku için "Bunu yazsa yazsa Lenin ya da Stalin yazar" demişlerdi. Bugün onların isimlerini hiç kimse hatırlamıyor. Ama Aralov'un sevimli silueti İstanbul'un göbeğinde Mustafa Kemal'in yanı başında hâlâ dimdik ayakta. Yolunuz düşerse bir kere daha bakın.

Haluk Hepkon

  
Материал распечатан с информационно-аналитического портала "Евразия" http://med.org.ru
URL материала: http://med.org.ru/article/2901